Şener, “Bir yemeği yavaş pişirirken aslında sadece etleri ya da sebzeleri değil, kendi duygularımızı da olgunlaştırıyoruz,” diyor. Kısık ateşte yavaş yavaş pişen güveçler, evin içini saran kokularla birlikte sabırla beklemenin tattırdığı huzuru da sofralara taşıyor.
Yavaş pişirme yöntemini “zamanla yarışmak yerine onunla dost olmak” olarak tanımlayan Şener, geleneksel tariflerin bu yöntemle hayat bulduğunu vurguluyor. Anadolu mutfağının geçmişe dayanan tarifleri de bu sabır kültürünün bir ürünü. Nesilden nesile aktarılan kuzu tandırlar, etli nohutlar, sebze güveçleri, bu anlayışın en güzel örnekleri arasında yer alıyor.

Ünlü şef ayrıca, yavaş pişirmenin yalnızca lezzet açısından değil, sağlık açısından da büyük önem taşıdığını belirtiyor: “Kısık ateşte pişen yemeklerde hem besin değerleri korunur hem de aroma kaybı yaşanmaz. Bu da doğallığı ve gerçek tadı sofralara taşır.”
Egemen Mustafa Şener’in “Yavaş Pişirmenin Sanatı” adlı yazısında da belirttiği gibi, mutfakta sabırla geçen her dakika, sonunda alınan lezzetin en önemli sırrı haline geliyor. Ona göre “iyi yemek, zamana sabırla dokunan bir hikayedir.”
Yavaş pişirmeyi deneyen herkes, bu unutulmaz hikâyenin bir parçası olabilir. Bir tencereyle, biraz malzemeyle ve bolca sevgiyle… Çünkü Egemen Mustafa Şener’in de dediği gibi: “Lezzet, sadece damakta değil, zamana saygı duyan ellerde doğar.”

